BÖLÜM 2

Küresel Çevre Problemleri


1Altan DIZDAR1, 2Ertugrul DIZDAR2 & 3Cagan DIZDAR

1İnşaat Mühendisi Altan Dizdar, ORKON ULUSLARARASI ŞİRKETİNDE Genel Müdür altan.dizdar@orkon.info
2Ziraat Mühendisi Ertuğrul Dizdar, ORKON ULUSLARARASI ŞİRKETİNDE Yönetim Kurulu Başkanı ertugrul.dizdar@orkon.info
3İnşaat Yüksek Mühendisi Çağan Dizdar, Columbia Üniversitesi, New York ABD, cagandizdar@gmail.com

2.Giriş

Çevresel sorunlar, daha çok sosyo-ekonomik konulara ilişkin olarak, küresel düzeyde etki edebilen karmaşık bir resim sergiler. Küresel çevre sorunları, siyasal sınırları tanımaksızın çevre sürdürülebilirliğini tehlikeye atmaktadır; insanlar, sağlık, güvenlik ve verimlilik, diğer türlerin hayatta kalması, gıda güvenliği ve su kaynakları için bir tehdittir. İklim değişikliği, küresel ısınma, çölleşme, çevresel bozulma, ozon tabakasının tahrip edilmesi, asit yağmurları, hava, su ve toprak kirliliği, doğal kaynakların tükenmesi, biyolojik çeşitlilik kaybı, ormanların yok edilmesi, deniz ve okyanus kirliliği, okyanusların asitleşmesi, zararlı atıklar, atığın neden olduğu olumsuz koşullar, erozyonun yarattığı sonuçlar ve plansız kentleşme sorunu küresel çevre sorunları arasındadır. Bu nedenle, uluslararası düzeyde, bu çevre sorunlarını tamamen çözmek için girişimlerde bulunulmaktadır.

Çevrenin korunması konusu ağırlıklı olarak uluslararası gündemde yer almaktadır. Çözüm çabalarına yönelik süreçlerde koordinasyon ve sinerji gerektiren bu sorunlar yalnızca sivil toplum örgütleri, kamu ve özel sektör, sivil toplum, ulusal çabalar ve uluslararası işbirliği ve çevreyi koruma çabalarının önemli bir boyutu olan kamu bilincini ve tüm toplulukların katılımını da artırarak çözülebilir.

Şekil 1. Küresel Çevre Sorunları


Çevre sorunlarına çözüm bulma girişimleri, 1960'lı yıllardan itibaren gitgide uluslararası toplumun gündeminde olmaya başlamıştır. Hükümetlerarası İklim Değişikliği Paneli'nin (IPCC) “1.5° C Küresel Isınma” raporu, küresel ısınmanın yanı sıra sağlık, gıda güvenliği, su arzusu, insan güvenliği ve ekonomik büyüme ile ilgili iklime dayalı risklerin artacağını belirtiyor. Çevre politikalarının temel amacı, çevre kalitesini belli bir seviyede tutarak sosyal refahı mümkün olan en üst düzeye çıkarmaktır. Çevre politikaları ülkeler arasında farklılık gösterse de, ortak bir hedef olarak öne çıkan ana kavram “sürdürülebilir kalkınma” dır. Sürdürülebilir, ekonomik ve sosyal gelişmeler kaydedilirken, doğayı koruyarak insanların çevreye olan etkilerini azaltmak ve gelecek nesillere temiz bir çevre sağlamak hedefleniyor.

Küresel çevre sorunlarının bir sonucu olarak, Ozon Tabakasının Delinmesi ve Artan Ultraviyole Işınları, bu ozon deliğinin 1970'lerin sonlarından beri ilkbaharda görülen stratosferdeki (ozon tabakası) ozon hacmindeki düşüşü ifade ettiği tespit edildi. Stratosferdeki bu olay dışında yine ilkbaharda troposferde de ozon delinmesi gözlenmektedir. Ozon delinmesinin başlıca nedeni, başlıca kaynağı suni halokarbonlar (kloroflorokarbonlar - CFC, freonlar ve halonlar) olan atomik halojenlerin ozon moleküllerini tahrip etmesidir. Bu bileşikler yüzeyde salındıktan sonra stratosfere taşınır ve tahrip mekanizması başlar ve halokarbon salınımının artmasıyla ozon deliğinin genişlediği gözlenmiştir. Ozon tabakası dünyaya ulaşan zararlı morötesi ışınları süzerek engellediği için Ozon deliği dünya çapında endişeye neden olmuş ve Montreal Protokolü ile ozona zarar veren gazların üretimi yasaklanmıştır. Ozon deliğinin cilt kanseri ve katarakt gibi hastalıkları artırdığından, bitkilere ve planktonlara zarar verdiğinden şüphelenilmektedir.(Vikipedi)

Çevre sorunlarının sınır ötesi nitelikte olması, Birleşmiş Milletler (BM), Avrupa Birliği, Ekonomik Kalkınma ve İşbirliği Örgütü (OECD), Avrupa Güvenliği ve İşbirliği Teşkilatı (AGİT), Dünya Meteoroloji Örgütü (WMO), NASA gibi uluslararası örgütleri ve diğer uluslararası kuruluşları bu küresel çevre sorunlarının çözümü için birlik olmaya itmiştir.

Şekil 2. Şehirdeki Hava Kirliliği, Toz ve Duman


Kaynak : https://unsplash.com/photos/uKvPDQop-JA

2.1. İklim Değişikliği

İklim değişikliği, dünyanın iklim sisteminde bir değişiklik meydana gelmesi ve bunun yeni hava koşullarına neden olması anlamına gelir. İklim değişiklikleri, çeşitli nedenlerden dolayı yıllar içinde gerçekleşebilir. Ancak en önemli neden sanayileşme ve iklimin, küresel ısınmaya ve iklim değişikliğine neden olan insan faaliyetlerinden büyük ölçüde etkilenmesidir. (Vikipedi)

19.yüzyılın ortalarından itibaren iklimdeki doğal değişkenliğe ek olarak sanayileşme ile yeni bir dönem başlamış ve insan faaliyetleri de iklimi etkilemeye başlamıştır. Sanayi devrimiyle birlikte, özellikle fosil yakıtların yakılması, ormansızlaşma ve sanayi süreçleri gibi çeşitli insan etkinlikleri ile atmosfere salınan sera gazlarının atmosferdeki birikimlerindeki hızlı artışa bağlı olarak ve şehirleşmenin de katkısıyla doğal sera etkisinin kuvvetlenmesi sonucunda, yeryüzünde ve atmosferin alt bölümlerinde (alt troposfer) görülmeye başlanan sıcaklık artışına “küresel ısınma” adı verilmektedir.

Enerji üretimi, ısıtma ve ulaşım gibi yakmaya dayalı insan faaliyetleri, atmosferde Co2 ve diğer sera gazlarının varlığını artırmış ve bu da dünyanın ısısını hapsederek küresel ısınmaya yol açmıştır.

Kutuplarda ve yüksek rakımlarda, buzulların erimesiyle deniz seviyesinin yükselmesi (bazı ülkelerde sel olur); ani sıcaklık değişimlerinin bir sonucu olarak şiddetli kuraklıklar, seller, kasırgalar meydana gelmesi; bakteri türleri, bitki ve hayvanların nesillerinin tükenmesi bu gerçeğin sonuçları olarak kendilerini göstermeye başlamıştır.

Çevreci gruplar, bu olası sonuçların dünyaya çarpan dev bir göktaşının etkisi veya büyük bir nükleer savaş kadar ciddi olabileceğini belirtiyor.

Şekil 3: Çölleşme & İklim Değişikliği Sonucu Buzların Erimesi & Küresel Isınma




Kaynak : https://picspree.com/en/photos/cracked-and-rippled-desert-landscape-612521

Kaynak : https://picspree.com/en/photos/ice-floes-in-the-arctic-ocean-603545


2.1.1. İklim Değişikliği'nin Nedenleri ve Etkileri


Küresel çevre sorunlarının ve iklim değişikliğinin nedenleri olarak; besin kıtlığı, sel, ölümcül sıcak, kasırga ve yaygın hastalıklar yenilmeye çalışılmakta ve ulaşım, arazi kullanımı, gıda ve enerji gibi modern yaşamın getirdiği sorunlara karşı önlemler alınmaktadır. Raporda özet olarak öne çıkan bulgular şöyledir: Bu sorunları analiz etmek ve bildirmek için 1.5°C Küresel Isınma Özel Raporu hazırlanmış ve Hükümetlerarası İklim Değişikliği Paneli tarafından yayınlanmıştır :


1.5°C sınırı, 1.5°C ve üzeri ısınma özellikle önemlidir, çünkü aşağıdaki örneklerle bazı ekosistemlerin ortadan kalkması gibi uzun vadeli ve geri dönüşü olmayan değişikliklerle ilişkili riskleri artırır:

Şekil 4. İklim Değişikliğinin Tehlikeleri



2.1.2. Sera Gazları


Çeşitli süreçler ve maddeler, Dünya'nın ortalama sıcaklığının artmasına veya azalmasına neden olabilir. Bu faktörlerden en önemlisi sözde sera gazlarıdır. Bu gazların atmosferde bulunmasının Dünya'nın yaklaşık 32°C daha sıcak olmasına neden olduğu bilinmektedir. Dünya'nın bir atmosferi olmasaydı, yüzeyinde sıvı su olmazdı ve Dünya elverişsiz bir gezegen olurdu. Bu açıdan atmosferde bulunan sera gazlarının faydalı olduğu söylenebilir. Ancak sera gazı miktarındaki artış aynı zamanda iklim değişikliğine ve doğanın bozulmasına da neden olabilir.

Sera etkisine neden olan su, Dünya’da yaşamak için vazgeçilmezdir. Ozon, güneşten gelen zararlı ışınların Dünya’ya ulaşmasını engelleyen bir kalkan görevi görür. Diğer önemli sera gazları karbondioksit ve metandır. Geriye dönük çalışmalar, son 250 yılda atmosferdeki karbondioksit miktarının % 36 ve metan miktarının% 148 arttığını gösteriyor. Küresel ısınmaya neden olan ana faktörün atmosferdeki karbondioksit ve metan miktarındaki artış olduğu düşünülmektedir.

Şekil 5. Sera Gazları



Atmosferdeki karbondioksit miktarındaki artışın çoğu insan faaliyetlerinden kaynaklanmaktadır. Özellikle fosil yakıtların kullanılması, atmosfere büyük miktarlarda karbondioksit salınmasına neden olur. Ayrıca çimento üretimi de bu artışın önemli nedenlerinden biridir. Atmosferdeki sera gazı miktarının artmasını önlemek için uygulanabilecek iki ana yöntem, insan faaliyetleri sonucu atmosfere salınan sera gazı miktarının azaltılması ve atmosferdeki sera gazlarının kullanıldığı biyolojik süreçlerin etkinliğinin artırılmasıdır. Örneğin fotosentez sırasında daha az fosil yakıt kullanarak veya karbondioksit kullanılarak atmosferdeki sera gazı miktarının artması engellenebilir.

2.1.2.1. Sera Gazları Nasıl Azaltılır?

Aşağıdaki hususlara dikkat edilerek Sera Gazı Emisyon Miktarlarının azaltılması mümkündür :


Sanayiden tarıma kadar her alanda enerji tasarrufu sağlayan teknolojiler geliştirilmeli ve iklim değişikliğinin üstesinden gelmek için güneş (güneş pili), jeotermal, biyokütle, rüzgar gibi yenilenebilir enerji kaynaklarının kullanımı artırılmalıdır.

Şekil 6. Fosil yakıtların yerini alacak yel değirmenleri; rüzgar gibi yenilenebilir enerji kaynakları, iklim değişikliğini yavaşlatmak için gereken önlemlerden biridir.


Kaynak: https://unsplash.com/s/photos/windmill?ref=thestocks.im


2.1.3. Karbon Ayak İzi

Her birey, nerede ve nasıl yaşadıklarına bağlı olarak farklı miktarda karbon emisyonuna neden olur ve her bir kişinin karbon ayak izi yedikleri yiyecek türünden ulaşım ve elektrik tüketimine kadar birbirinden farklıdır. Örneğin araba kullanırken yaktığımız benzin, evi ısıtmak için kullandığımız enerji ve yediğimiz gıdaların üretim süreci belli oranda karbondioksit salınımına neden olur.

Şekil 7. Ekolojik Ayak İzi


Kaynak : http://thestocks.im/

Şekil 8. Karbon Ayak İzi’nin Nedenleri



2.1.3.1. Karbon Ayak İzimizi Nasıl Azaltabiliriz ?

Enerji tasarrufu yaparak ve bazı alışkanlıklarımızı değiştirerek karbon ayak izimizi azaltabiliriz. Örneğin, araba kullanmak yerine otobüs veya tren gibi toplu taşıma araçlarını kullanmak, neden olduğumuz karbon salınımını azaltacaktır. Evlerimizde enerji tasarruflu ampuller kullanmak, evimizin ısı yalıtımını güçlendirmek, mümkünse yenilenebilir enerji kaynaklarını kullanmak da karbon ayak izinin azaltılmasında etkilidir. Sığır ve kümes hayvanları da sera gazı emisyonlarında etkili olduğundan, bu hayvanlara olan talebi ve dolayısıyla üretimi azaltmak için daha az kırmızı et tüketebilirsiniz. Ayrıca ağaçlar karbondioksiti emer ve oksijen üretir. Bu nedenle doğaya olan borcumuzu ödemek için ağaç dikebiliriz.

Kimyasal bileşenler, kimyasal kirliliğin ana nedenleri olan organik veya inorganik kimyasallardır. En yaygın kimyasal kirleticiler; geniş alanlarda kullanılan ve kalıcı olan doğada kolayca bozulmayan bileşiklerdir. Hayatımızda ne olduğunu anlamadan yaşamımıza son veren ve gelecek nesillere zarar veren birçok kimyasal var. Tarımda kullanılan böcek ilaçları, bu kimyasal zehirlerin sadece küçük bir kısmıdır. Bunlara ek olarak; kuru temizleme faaliyetlerinde kullanılan malzemeler, klorlu çözücüler, petrol rafinerileri, kömür santralleri, yanlış inşaat, madencilik ve nakliye türleri bunlara örnektir. Evimizde kullandığımız günlük deterjanlar bile çevreyi kirleten kimyasal bileşiklerdir.

2.2. Su Kaynakları Kirliliği / Azalması

Su denizlerde, okyanuslarda, nehirlerde, göllerde, akiferlerde ve yeraltında bulunur. Su kirliliği esas olarak kentleşme, nüfus artışı ve artan yaşam standartları gibi insan faaliyetlerinden kaynaklanır ve ayrıca iklim ve doğa koşullarındaki değişikliklerden etkilenir. Dünya çapında insan faaliyetleri ve doğal afetler, mevcut su kaynaklarını hızla azaltıyor. Artık suyun daha iyi kontrol edilmesi ve korunması gerektiğine dair halkın bilinci artıyor ve tüm ülkeler tarafından gerekli önlemler alınmaya çalışılıyor. Su kirliliğinin ve azalmasının üstesinden gelmek için yetkililer suyun miktarını ve kalitesini giderek daha fazla değerlendiriyor ve su kaynaklarının kontrolünü ve korunmasını koordine etmeye çalışıyor.

Şekil 9. Su Kirliliği


Kaynak : https://pixabay.com/illustrations/pollution-trash-degradation-1603644/

Örneğin, yetersiz arıtılmış atık suyun doğal su sistemlerine dağıtılması, su ekosistemlerinin bozulmasına yol açacaktır. Ayrıca, bu kirli nehir suyu içme ve sulama için kullanılabileceğinden, bu insanlar ve canlılar için genel sağlık sorunlarına yol açacaktır. Dünyada su kirliliği etraftaki ölüm ve hastalıkların (örneğin su kaynaklı hastalıklar) en önemli nedenidir. (Vikipedi).

Şekil 10. Çevrenin bozulması her yere birçok hastalık yayacak


Kaynak : https://unsplash.com/photos/Sj5vmEumehE



2.2.1. Su Kaynakları Kirliliğinin / Azalmasının Nedenleri ve Etkileri

Su kirliliğinin temel sonuçları, ormansızlaşma ve toprak altındaki tortu ve bakterilerin ortaya çıkarak yeraltı sularını kirletmesi nedeniyle biyolojik çeşitliliğin ve su ekosistemlerinin yok olmasıdır. Ayrıca, insanlar besin zincirindeki değişiklikten zarar görürler ve kirli su içerken veya kullanırken hastalıklara yakalanırlar. Su kirliliğinin çevre üzerinde büyük bir etkisi olduğundan, su mevcudiyetini, temizliğini ve sürdürülebilir yönetimini sağlamalıyız.

Hem yüzey suyundan hem de yeraltı suyundan çok fazla su çekmenin etkileri dikkat çekicidir ve suyun azalmasına neden olur. Geçtiğimiz on yılda, yeraltı su kaynaklarından çok daha fazla su çekildi ve yer altı suyu kullanmanın yararları genellikle kısa ömürlüdür, ancak bunların olumsuz sonuçları - örneğin, düşük su seviyeleri ve tükenmiş kaynaklar - uzun süre devam edebilir. Aynı zamanda iklim değişikliği de su kıtlığının bir başka nedenidir.


Şekil 11. Su Kirliliğini ve Azalmasını Etkileyen Ana Faktörler



2.2.2. Su Kirliliğinin Kontrolü :

Aslında, endüstrinin çevre üzerindeki olumsuz rolü belki de diğer faktörlerden daha fazladır. Özellikle sanayi işletmeleri sıvı kirliliğine ve su kirliliğine, su kirliliği nedeniyle dolaylı olarak toprak ve bitki örtüsünde aşırı kirliliğe ve çevrenin hızlı tahribatına neden olur. Ayrıca sanayileşme hareketleri ve şehirlere göç, kirliliğe ve tükenmeye neden olan hızlı ve düzensiz kentleşmeye yol açar.

Zirai ilaçların püskürtülmesi ile havadaki ilaç parçacıklarının rüzgarla suya taşınması veya zirai ilaç üreten fabrika atıklarının su kaynaklarına veya nehirlere boşaltılması sonucunda su kaynakları kirlenmektedir. Öte yandan kimyasal gübrelerin bilinçsiz ve aşırı kullanımı da toprağı zamanla çorak hale getirmekte ve yine hem su kirliliği hem de diğer etkilerle doğal döngü üzerinde olumsuz etkiler oluşturmaktadır.

Fırtınalar, volkanlar ve depremler de su kalitesinde ve ekolojisinde büyük değişikliklere neden olur ancak bunlar kirlilik olarak sayılmaz.

Su kirliliğini kontrol etmek için doğru ve uygun yönetim planları ve altyapısı gerekir. Atık su arıtma tesisleri altyapı sistemine aittir. Kanalizasyon ve endüstriyel atık su arıtma tesisleri genellikle suyu arıtılmamış atık sudan korumak için kurulur. Çiftlikler için tarımsal atık su arıtımı ve şantiyelerde erozyon kontrolü de su kirliliğini önlemeye yardımcı olabilir. Doğa temelli çözümler de su kirliliğini önlemeye yönelik başka bir yaklaşımdır. (Vikipedi)

Şekil 12. Su Kirliliği



2.2.3. Kuraklığın Nedenleri :

Kuraklık aslında çok yavaş başlayan, aylarca hatta yıllarca gelişen, çok geniş alanları etkileyen ve diğer olaylardan farklı olarak normal ve tekrarlayan bir iklim olgusudur. Bir veya daha fazla mevsime yayılan yağışların azalması nedeniyle meydana gelir. Ancak, küresel iklim değişikliğinin bir sonucu olarak dünyanın birçok bölgesinde artan sıcaklıklar ve azalan yağışlar, kuraklık olaylarının sıklığını ve şiddetini artırmaktadır.

Çok geniş bölgelerde ve hatta bazen tüm ülkede ciddi ekonomik, çevresel ve sosyal etkilere neden olur. Kuraklık tüm iklim kuşaklarında meydana gelir, ancak alanın kuraklığa karşı hassasiyeti ve etkilerin derecesi bir bölgeden diğerine büyük ölçüde değişebilir. Kuraklığın nedenlerini anlamak kolaydır, etkilerini öngörmek zordur!

Kuraklığın tek nedeni iklim değişikliği değil, aynı zamanda aşırı kullanım, su kaynaklarının kirlenmesi, yanlış planlanmış su altyapıları ve yanlış yönetim bu sistem üzerinde güçlü bir etkiye sahiptir ve havzaları, ülkeleri ve hatta ekonomileri daha da kırılgan hale getirir. Böylesine bir kuraklık karşısında tüm gücümüzü kaybetmemize ve sonuçlarının şiddetli hissedilmesine neden olur.

Kuraklık, çölleşme ve arazi bozulması, yaşam alanını ve dünya nüfusunun çoğunluğunun en temel geçim kaynağını ve gıda güvenliğini tehdit eden çağımızın önemli çevresel riskleridir.

Su miktarındaki azalma, kuraklığın kısa vadeli bir etkisi olarak hissedilirken, artan su talebinin karşılanamamasına veya ekolojik sistemlerin bozulmasına da neden olmaktadır. Çevresel etkilerinin yanı sıra, ekonomik etkileri de kuraklığın şiddetine bağlı olarak çok yoğun hissedilebiliyor. Tarım, enerji, turizm ve ormancılık gibi sektörler kuraklıktan doğrudan etkilenir. 2003 yılında Avrupa'da kuraklık maliyeti 11 milyar Euro olarak hesaplanırken, 2006 yılında İspanya'da tarım sektörünün kuraklık nedeniyle 2 milyar Euro’nun üzerinde zarara uğradığı tespit edildi.

Kuraklığın kronik bir sorun haline gelmemesi için su kaynakları hem yağışlı hem de kurak dönemlerde iyi yönetilmelidir. Su kaynaklarını nehir havzası ölçeğinde yönetmek, aslında su kaynağı olan nehir ekosistemlerinin bütünsel yapısını korumanın ilk adımıdır.

2.3. Biyolojik Çeşitlilik Kaybı

Biyolojik çeşitlilik, tüm dünyada veya belirli bir yaşamsal ortamda bulunan ekolojik sistemlere, türlere ve gen çeşitliliğine verilen isimdir ve bir bölgedeki bitki ve hayvan türlerinin ve çeşitlerinin zenginliğine biyolojik çeşitlilik denir ve insanların ekonomik ve sosyal yaşamının sürekliliği için gerekli hizmetleri sağlar. Biyolojik çeşitlilik, ekosistem ve doğanın sağladığı selden korunma, iklim düzenlemesi, toprak verimliliği, tozlaşma ve gıda, yakıt, lif ve ilaç üretimi gibi hizmetler için de önemlidir.

Biyolojik çeşitlilik kaybı, tüm dünyada hayvanların ve bitkilerin tükenmesinin yanı sıra belirli bir yaşam alanında türlerin yerel olarak azalması veya kaybıdır ve küresel tükenme geri döndürülemezdir.

Şekil 13. Biyolojik Çeşitlilik Kaybının Önlenmesi, belirli yaşam alanlarının hayatta kalması için ön koşuldur.


Kaynak: https://unsplash.com/photos/2xQcwGfGio8

Biyolojik çeşitlilik aynı zamanda bu ekosistemlerin bir parçası olan ekolojik yapıları dahil eden tüm kaynaklardan kara, deniz ve diğer su ekosistemleri ve canlı organizmalar arasındaki farklılaşmadır. Biyolojik zenginlik veya biyolojik çeşitlilik, canlıların çeşitliliğini ve değişkenliğini, yaşadıkları karmaşık ekolojik yapılarla, birbirleriyle ve çevreleriyle olan etkileşimlerini ifade eder.


2.3.1. Biyolojik Çeşitliliğin Faydaları

İnsanlar, tarım ve teknolojide sahip olduğu bugünkü seviyeye, biyolojik çeşitlilik ve zenginlik sonucu ulaşmıştır. Biyolojik çeşitliliğin ve ekosistemlerin sağladığı faydalar insan hayatının devamı için gereklidir. Biyolojik çeşitliliği oluşturan bitki ve hayvan türleri tarım, eczacılık, tıp, hayvancılık, ormancılık, balıkçılık ve sanayi alanlarında, temiz su ve hava sağlanmasında kullanılırlar. Biyolojik çeşitliliği oluşturan bitki ve hayvan türlerinin sayısının ve çeşitliliğinin fazla olması, o ülkeye ekonomik kazanç sağlar.Biyolojik çeşitlilik, ekosistemleri dengede tutar, gezegeni yaşanabilir hale getirir, insanların sağlığını, çevreyi ve ekosistemleri destekler.

Şekil 14. Biyolojik Çeşitliliğin Faydalarının Sınıflandırılması


Bitki Çeşitliliğinin Faydaları: Bitkiler havayı temizler, erozyonu önler, toprağa organik madde kazandırır ve toprak yorgunluğunu giderir. Diğer canlılara barınma ve beslenme, ekosisteme ise devamlılık sağlar.

Hayvan Çeşitliliğinin Faydaları: İnsanlar, ilk çağlardan günümüze kadar hayvanları avlayarak, evcilleştirerek gıda kaynağı olarak kobay amaçlı kullanmışlardır. Bazı böcekler bitkilerin tozlaşmasını sağlayarak bitki yaşamının ve çeşitliliğin sürmesini ve bu sayede ekosistemin sürekliliğini sağlar. Böceklerin önemli bir kısmı, organik maddelerin ayrışmasını ve tekrar toprağa kazandırılmasını sağlar. Bazı böcek türleri de kuşlar, balıklar, sürüngenler gibi hayvanların besin kaynağı durumundadır.

Ekosistem Çeşitliliğinin Faydaları: Doğaya dayalı turizme ekoturizm denir. Eko turizm son yıllarda artan bir öneme sahiptir. Teknolojik ilerlemeler ve yaşam biçimine bağlı olarak stres altındaki insanlar, doğada kendini dinlendirmektedir. Milli parklara ve doğaya gidilerek stres atılmaktadır.

2.3.2. Biyolojik Çeşitlilik Kategorileri

Biyolojik çeşitlilik, 3 hiyerarşik kategoride ele alınır :

Şekil 15. Biyolojik Çeşitlilik Kategorileri:


İnsanların başta gıda olmak üzere temel ihtiyaçlarını karşılamasında vazgeçilmez bir yeri olan canlı kaynakların temeli biyolojik çeşitliliktir. Üretimi yapılan tüm tarım çeşitlerinin, yani kültüre alınmış bitki ve hayvan türlerinin, temeli doğada bulunan yabani akrabalarına dayanır. Günümüzde de yeni tarım çeşitleri elde etmek veya mevcut olanları insanların ihtiyaçlarına göre iyileştirmek (ıslah etmek) için yabani türlerden yararlanılmaktadır. Ekosistemler de yabani türlerin varlılarını sürdürmesi, evrimleşmesi, çeşitlenmesi ve yeni genetik özellikler kazanması için canlı ve cansız varlıkların birbirleriyle ve kendi içlerinde etkileşimleri sonucu, çevresel şartlara da bağlı olarak karmaşık ve herbiri diğerinden farklı yapılar ve işlevler kazanmıştır. Ekosistemlerin sahip olduğu bütünlük ve çeşitlilik, iklim, yağış rejimi, tür sosyolojisi gibi doğal dengelerin devamında önemli işlevler görür.

Gıda ve tarım için önem taşıyan ve giderek azalan canlı kaynaklar, bu gün bir ülkenin sahip olabileceği önemli avantajlar arasında sayılmaktadır. Dünyanın tarım yapılabilecek nitelikteki alanları ve su kaynakları hızla kirlenmekte ve yok olmaktadır. Bilim adamları yakın gelecekte insanların ciddi bir gıda sorunu ile karşı karşıya kalacağı görüşündedir. Amerika Birleşik Devletleri gibi gelişmiş ülkeler rekoltesi yüksek yeni tohumluk ve damızlık tarım çeşitlerinin geliştirilmesi için büyük yatırımlar yapmakta ve gıda ticaretini ellerinde tutma yolunda çabalar sarf etmektedir. Bu gelişmeler ışığında, ülkelerin sahip olduğu biyolojik çeşitlilik, özellikle genetik kaynaklar anlamında büyük bir güç durumuna gelmektedir. Çünkü çevresel baskılara dirençli ve yüksel üretim potansiyeline sahip çeşitlerin geliştirilmesi için yabani canlı kaynaklardan faydalanılmaktadır.

2.3.3. Biyolojik Çeşitlilik Sözleşmesi

Biyolojik Çeşitlilik Sözleşmesi, ülkeler tarafından imzalanan ve sürdürülebilir kalkınmayı teşvik etmeyi amaçlayan uluslararası yasal olarak bağlayıcı bir antlaşmadır. Fikir, hayvanları, bitkileri, mikro organizmaları ve ekosistemlerini korumaktan daha fazlasıydı, aynı zamanda insanları ve onların gıda güvenliği, ilaçlar, temiz hava ve su, barınak ve yaşamak için temiz ve sağlıklı bir ortam hakkındaydı.

Biyolojik Çeşitlilik Sözleşmesi (BÇS)’nin üç temel amacı ;


Sözleşme her ülkenin özel koruma tedbirlerine ihtiyaç duyan biyolojik kaynaklar ile sürdürülebilir kullanım için daha büyük potansiyele sahip olan biyolojik kaynaklarını belirlemesini; koruma ve sürdürülebilir kullanım üzerinde olumsuz etkiye sahip olabilecek eylemlerin kategorilerinin ve süreçlerinin belirlenmesini ve izlenmesini gerektirmektedir.

2.3.4. Biyolojik Çeşitliliğin Nedenleri ve Etkileri

Ancak şu anda doğal yaşam ve insan refahını etkileyen , devamlı bir biyolojik çeşitlilik kaybına şahit oluyoruz. Bu kaybın esas nedenleri, yoğun tarımsal üretim sistemleri nedeniyle doğal habitatlarda meydana gelen değişimler; inşaat; taş ocağı faaliyetleri; ormanlar, okyanuslar, nehirler, göller ve toprağın aşırı kullanımı; kirlilik ve artan küresel iklim değişikliğidir. Dünyamızın ve yaşamlarımızın sürdürülebilirliğinde biyolojik çeşitliliğin oynadığı büyük rol, onun devam eden kaybını giderek daha tedirgin edici hale getirmektedir.

Avrupa'da, 5000 yıldan beri tarım ve hayvancılığın yaygınlaşmasıyla insan faaliyetleri biyolojik çeşitliliği şekillendirmektedir. Bununla birlikte, son 150 yılda gerçekleşen tarım ve endüstri devrimleri toprak kullanımı, tarımın yoğunlaşması, şehirleşme ve arazilerin boşaltılmasında ani ve artan değişimlere yol açmıştır. Bu da biyolojik çeşitlilik açısından zengin peyzajların korunmasını destekleyen birçok deneyimin (ör. geleneksel tarım yöntemleri) kaybolmasına yol açmıştır.

Avrupa'nın kişi başı yüksek tüketimi ve atık üretimi, ekosistemler üzerindeki etkimizin kıtamızın ötesine uzandığı anlamına gelmektedir. Avrupalı yaşam biçimi tüm dünyadan kaynak ve malların yoğun şekilde ithal edilmesine dayalıdır, bu ise çoğu zaman Avrupa dışında doğal kaynakların sürdürülemez şekilde kullanımına neden olmaktadır.

Biyolojik çeşitlilik kaybının durdurulması ve geri arttırılmasını amaçlayan Küresel ve Avrupa Birliği 2020 hedefleri oldukça iddialıdır. Bu hedeflere erişmek etkin politikaların uygulanmasını, sektörler arası koordinasyonun sağlanmasını, ekosistem yönetimi yaklaşımlarını ve biyolojik çeşitliliğin değerinin daha iyi anlaşılmasını gerektirmektedir.

Konuyla ilgili AB politikaları

Biyolojik çeşitlilik kaybının durdurulması hedefinin henüz karşılanmadığı çeşitli düzeylerde kabul edilmesine karşın, böyle bir hedefin belirlenmesi bile kesinlikle toplumsal farkındalığı artırmıştır. 2001'den bu yana, biyolojik çeşitlilik kaybını ele alan politikalar ve gelişimi değerlendiren göstergeler önemli ölçüde iyileşmiştir.

AB’nin 2020 Biyolojik Çeşitlilik Stratejisi biyolojik çeşitliliğin korunması için gerekli çalışmaların sektörel politikaların geliştirilmesi ve uygulanmasına daha fazla entegre edilmesini sağlayacaktır. Altı hedefiyle bu Strateji, doğa (hedef 1), ekosistemler ve restorasyonları (hedef 2), Avrupa'nın doğasının, arazi ve deniz kaynaklarının tarım, ormancılık ve balıkçılık yoluyla sürdürülebilir kullanımı (hedef 3 ve 4), yabancı türler (hedef 5) ve AB'nin küresel etkilerini (hedef 6) ele alır. Biyolojik Çeşitlilik Stratejisi 2020 7nci Çevre Eylem Programı’nın doğal sermaye hedeflerinin tutturulmasına yardım etmektedir. Ocak 2014'te yürürlüğe giren ve Avrupa'nın çevre politikasına 2020'ye kadar rehberlik edecek olan Yedince Çevre Eylem Programı’nın (7.ÇEP) temel sloganı "Gezegenimizin sınırları içinde iyi yaşamak"tır. Her iki strateji ve program 2050 yılına kadar sürecek uzun dönemli vizyona sahiptir.

Biyolojik Çeşitlilik Stratejisinin Vizyonu

2050 yılına kadar, Avrupa Birliği biyolojik çeşitlilik ve sağladığı ekosistem hizmetleri - doğal sermayesi - biyolojik çeşitliliğin temel değeri ve insan refahına ve ekonomik refahına önemli katkıları nedeniyle korunur, değerlenir ve uygun şekilde restore edilir; böylelikle biyolojik çeşitlilik kaybının neden olduğu yıkıcı değişikliklerden kaçınır.

Biyolojik Çeşitlilik Stratejisinin Temel Hedefleri

Bir yandan 2020 yılına kadar küresel biyolojik çeşitlilik kaybını ve ekosistem bozulmasını önleyip, mümkün olduğunca onarırken, diğer yandan ise AB'nin biyolojik çeşitlilik kaybını durdurmak için verdiği desteği arttırmak.

2020 Biyolojik Çeşitlilik Stratejisi, 2006 AB Biyolojik Çeşitlilik Eylem Planının uygulanmasından alınan dersler ışığında beklentileri daha da artırmıştır. Ayrıca 2020 yılına kadar biyolojik çeşitlilik kaybını ve dolayısıyla ekosistem hizmet kaybını durdurmayı amaçlayan en önemli küresel biyolojik çeşitlilik politikası olan BM Biyolojik Çeşitlilik Sözleşmesi'ne uygun şekilde yürürlüğe konulmuştur.

Figure 17. Protection of sea & fishes with the plants


Kaynak : https://unsplash.com/photos/jPFqcpfn_Fw



İster bitki ister hayvan olsun, bu canlıların nesillerini dahil edebilmek için tabiat parkları, doğal yaşam alanları oluşturulmalı, organik tarım tercih edilmeli ve insanlar bu konularda eğitilmelidir.

Çiftçiler, biyolojik çeşitlilik açısından arazi elde etmek için aşırı otlatma, bitkilerin aşırı hasat edilmesi ve ormanların tahrip edilmesinin olumsuz etkileri konusunda bilinçlendirilmelidir. Kıyı habitatlarının tahrip edilmesi ve aşırı ve kontrolsüz balıkçılık önlenmelidir. Ek olarak, bu türlerin korunması ve kontrolü için mekanizmalar geliştirilmelidir.

Biyolojik çeşitlilik, tüm dünyanın ortak zenginliğidir. Bu çeşitliliği günümüz ihtiyaçlarını karşılayarak gelecek nesillere aktarabilmek için biyolojik çeşitliliğin korunması gerekmektedir.

2.4. Kentleşme, Tarım ve Ormancılıkta Toprak Kullanımı Sorunları

Arazi kullanımında çoğu sorun kentleşme, tarım ve ormancılıktan kaynaklanmaktadır ve bu sorunlar dikkatli önlemler alınarak çözülmelidir. Dünyadaki hızlı nüfus artışı, doğal çevre üzerindeki baskıları artırmaktadır. Kentleşme ve sanayileşme sürecinin hızlanmasıyla, doğal çevre önemli ölçüde kirlenmekte ve tüketilmektedir. Doğal ortamdaki döngüler ciddi şekilde kesintiye uğrar, bozulur ve yanlış arazi kullanımı nedeniyle gün geçtikçe çözülmesi zor sorunlara neden olur. Çevresel olmayan ve sürdürülemez planlama ve buna göre üretilen projeler, dünyayı tüm canlılar için daha riskli ve yaşanmaz hale getiriyor. Özellikle doğal afetler açısından riskli olan ve yerleşime uygun olmayan alanların açılması, doğal afetlerden kaynaklanan can kayıplarında ve maddi hasarlarda artışa neden olmaktadır.

Küresel iklim değişikliği, kentleşme ve yanlış arazi kullanımı nedeniyle sellerin, erozyonların ve kuraklığın verdiği zarar her geçen gün artmaktadır. Böylelikle çoğunlukla doğal süreçlerden kaynaklanan afetler, insan faaliyetleri nedeniyle insan kaynaklı felaketlere dönüşmektedir.

Tarım da özellikle altyapı eksikliğinden ve yanlış kullanımdan büyük ölçüde etkilenmekte ve toprağın çölleşmesi ve erozyon tehdidiyle karşı karşıya kalmaktadır. Ormanlar korunmalı, yerleşim alanlarına açılmamalı ve orman yangınlarını önlemek için en fazla dikkat gösterilmelidir.

2.4.1. Toprak Türleri ve Kullanımı

Arazi Kullanım Türleri ve Arazi Türleri şekil 18'de tanımlanmıştır. Arazi Kullanım Türleri ve Arazi Türleri; Doğru Arazi Kullanımı Doğru Arazi Türlerinden seçilmelidir:




Ekosistemin en önemli unsurlarından biri olan toprak; yenilenemezliği ile insan ve canlı yaşamının vazgeçilmez yeri olduğu kadar bitkisel üretimin birincil zinciri olan ve otçul ve etçil yaşamın hayatta kalmasını ifade eden besin zincirinin devamını sağlaması açısından da oldukça önemlidir. Toprak, diğer doğal çevre unsurlarının yanı sıra satın alma, satma ve kiralama açısından daha ciddi sorunlarla karşı karşıyadır.

Yanlış arazi kullanımı arazilerin kabiliyet yeteneklerine göre kullanılmamasıdır. Başka bir deyişle arazilerin jeolojik, jeomorfolojik (eğim, bakı vb.), vejetasyon, hidrolojik ve toprak özelliklerinin dikkate alınmadan kullanılmasıdır. Doğal ortam potansiyelinin bilinçsiz ve aşırı değerlendirilmesini ifade eden “yanlış arazi kullanımı”nın ortaya çıkışında nüfus baskısı yanında siyasi otoritenin aldığı kararlar da etkili olmuştur.

Sürdürülebilir kalkınmanın gerçekleştirilmesinde birçok ekolojik, ekonomik ve sosyal işlevi olan arazi sınırlı bir kaynaktır ve kullanımı bulunduğu yerin iklimi, toprağı, jeolojik ve jeomorfolojik yapısı ile sınırlıdır. Doğal olaylara ve insan faaliyetlerine duyarlıdır, bakımsız kullanıldığında kolayca bozulur ve birçok işlevi kaybeder.

Arazi kullanımı, dar anlamda araziden, özellikle topraktan tarım ve ormancılık için yararlanma iken geniş anlamda, yerleşim alanı yapma, ulaşım için yararlanma, ticaret, sanat, endüstri ve tatil zamanlarını değerlendirme ve hammadde kazanma dahil olmak koşuluyla araziden her türlü yararlanmadır.

Doğal kaynaklar tüketilmeden daha da geliştirilerek gelecek nesillere bırakılıyor. Tarım nerede yapılacak; hayvan nereye otlatılacak, nerede ağaçlandırılacak, çöp nereye dökülecek? Bu sorular çözüldüğünde yenilenebilir kaynaklar zarar görmez. Tarım toprakları üzerinde yeni bir şehir kurulmaz, ağaçlandırılması gereken bir dağ eteği yerleşmeye açılmaz. Arazi kullanım planları büyük önem taşır ve kesinlikle uygulanır. Böylelikle modern dünyada doğal afetler dışında insan kökenli afetler görülmez.

Şekil 19. Arazi Kullanımında Doğru Kentleşme ve Nüfus Artışı önemlidir


Kaynak :https://unsplash.com/photos/3ttFTqPQs5A

Toprak bozulmasına neden olmadan arazinin en uygun kullanımını belirlemek için kullanım ve koruma verilerini bir araya getirerek temel toprak etütlerine ve iklim koşullarına dayalı yapılan planlamalara yönelik arazi sınıflaması yapılmalıdır.

Bir arazi kullanımına dair uygulamaların geçmişini ve bugününü inceleyerek arazi kullanım planlaması belirlenmeli ve mevcut potansiyeline göre gelecekte nasıl olması gerektiği konusunda analizler yapılmalıdır. Arazi kullanım planlamasında kullanılacak alanlarda doğal ve beşeri kaynaklar doğrultusunda tespitler yapılır. Bu, mevcut arazi kullanımının yapılan analizlere dayanarak (SWOT analizi) en uygun biçimde nasıl olacağına dair somut öneriler sunmak için “arazi kullanım kararı geliştirme” olarak tanımlanmıştır.

Şekil 20. Gıda kıtlığı için tarım ön şarttır ve temiz bir çevre için ormanlar gereklidir.




Kaynak : https://unsplash.com/photos/2UqMez6xpQ0 ; https://unsplash.com/photos/F_hft1Wiyj8



2.4.2. Arazi Kullanım Sorunlarının Nedenleri ve Etkileri

Yanlış Arazi Kullanımının Genel Sebepleri şu şekilde özetlenebilir:



Tarım alanlarının yerleşim yerlerine ve endüstriyel tesislere açılması ve tarım arazilerinin kötüye kullanılması, arazi bozulması için temel bir sorundur. Dünyadaki hızlı nüfus artışıyla birlikte görülmeye başlanan hızlı kentleşme; dünya hayatı için tehdit oluşturmakta ve üretken topraklarda uygun olmayan yerleşim yerleri açılmaya başlanmasıyla doğayı ve çevreyi tahribe neden olmaktadır. Alüvyal arazilerde hava limanları inşaatı, birinci sınıf tarım arazilerine baraj, yol, fabrika, tünel, kanal vb. yapılması ve verimli tarım alanlarının kötüye kullanılması arazi bozulmasının başlıca nedenleridir.

Kıyı şeridinin ve arkasındaki alanın ikincil konutlar ve turizm tesisleri ile doldurulması, arazilerin bozulmasına ve tarım, otlatma ve ormancılık amaçlarına karşı alan kaybına neden olmaktadır.

Tarıma ve yerleşime uygun olmayan alanların tarıma ve yerleşime açılması, otlatma yapılması erozyonu hızlandırmakta, dolayısıyla toprak-bitki-su dengesi alt üst olmaktadır. Bu tür alanlarda erozyon verim değerini düşürür. Bu durum tarım, ormancılık ve hayvancılık açısından işe yaramaz.

Fosil yakıtlar, endüstriyel, maden, evsel ve nükleer atık vb. kaynaklı asit yağmurları arazinin kimyasal ve biyolojik olarak bozulmasına neden olur. Çeşitli kaynaklardan (endüstriyel ve evsel atıklar, tarımsal ilaç ve gübreler, petrol ürünlerinin depolandığı tanklar ve boru hatları ile makine ve araçlardan sızıntılar vb.) toprağa ulaşan kirleticiler çeşitli çevre sorunlarına yol açtığı gibi yüzey, taban ve yeraltı sularının tarımsal amaçlı olarak kullanılamaz hale gelmesine, ürün kaybına, ürün deseninin daralmasına, toprağın niteliğini bozarak arazinin verim değerinin düşmesine yol açmaktadır.

Hayvanların otları toprak seviyesine kadar yemesi ve tam büyümeden önce otlakların otlanmasına ve zayıflamasına yol açan erken otlatma; doğrudan arazinin verim değerinde düşüşe neden olur. Dünyada özellikle yarı kurak bölgelerde yapılan aşırı otlatma sonucunda hem otlakların verim gücü azalmış, hem de erezyon olayları giderek artmıştır. Ayrıca ormanlık alanlarda otlatmak ormanların tahrip olmasına ve yangına neden olacaktır.

Şekil 21. Orman yangınlarını önlemek için önlemler alınmalıdır

Kaynak : https://unsplash.com/photos/7Je8Q8f-rmE



Madencilik amaçlı kazılar ve buralardan çıkarılan hafriyatın gelişigüzel bir şekilde arazilere, özellikle orman, otlak ve tarım arazileri üzerinde biriktirilmesi yanlış arazi kullanımının nedenleri arasındadır. Madencilik amaçlı kazılar sonrası açılan kuyuların, galerilerin vb. kapatılmaması, doğal bitki örtüsünü kaybeden toprağın su ve rüzgar erozyonuna maruz kalması olumsuz sonuçlara neden olabilmektedir. Madenciliğin neden olduğu arazi degradasyonunun etkisi çok büyüktür ve geri dönülemez sonuçlara yol açmaktadır

Şekil 22. Madencilik faaliyeti sonucunda toprağın bozulması ile toprak çıplak ve işe yaramaz hale gelir ve kazılar nedeniyle tepeler oluşur.

Kaynak : https://unsplash.com/photos/Mk2ls9UBO2E



Tarımsal amaçlı ilaçlama-gübrelemenin bilinçsiz yapılması, aşırı ve bilinçsiz sulama, yanlış ekipman kullanımı, anız yakma vb. gibi nedenlerle arazileri kirlenmekte ve erozyona açık alanlar haline dönüşmektedir.

Karayollarının düz ovalardan, vadi tabanlarından geçirilmesi yanlış arazi kullanımının nedenleri arasındadır. İdeal arazi kullanım planlamasına göre yollar, yerleşim yerleri ile birlikte düz alanlar ve dağlık alanların (yerleşimler, heyelanlar, deprem riski taşımayan yamaçlar) kesişme noktalarına yer almalıdır.

Akarsuların üst kesimlerinde meydana gelen yıkım hasarının ve bunun sonucunda ortaya çıkan can kaybının tek nedeni dere yataklarının içindeki konutlardır. Yerleşimlerin tasarımında bu durum çok önemlidir ve saygı duyulmalıdır.

Katı & sıvı çöplerin rastgele arazilere atılması (vahşi depolama) yanlış arazi kullanım nedenleri arasında olup arazinin verim değerinin düşmesinde etkilidir. Yanlış arazi kullanımının başlıca fiziksel süreçleri su ve rüzgar erozyonu ile toprakta kayıplar ve diğer olumsuz değişikliklerin meydana gelmesidir.

Erozyonlar çok önemlidir; herhangi bir önlem alınmazsa ciddi sorunlar ortaya çıkabilir. Su erozyonu, diğer erozyon türleri arasında (rüzgar erozyonu, buzul ve dalga erozyonu, çığ ve kütle hareketleri, vb.) arazi bozulmasına neden olan en etkili ve yaygın erozyon türüdür. Ormanların ticari amaçla aşırı kesilmesi su erozyonunun etkisinin daha da kötüleşmesine neden olur. Yerleşim yeri elde etmek için tarla açmak, turizm inşası vb. nedenlerle ormanların yakılması da yaygındır.

Toprağın veya toprağın verim değerinin düşmesine ve kalitesinin bozulmasına neden olan bir başka yanlış arazi kullanım yolu da toprak kirlenmesidir. Toprak kirliliğine genellikle hava, su kirleticiler ve tarımsal faaliyetler neden olur. Çevre sorunlarından biri olan toprak kirliliği, toprağın verim değerini düşürdüğü için bir tür arazi bozulması olarak da değerlendirilmektedir. Toprak kirliliğine neden olan faktörler; tarım alanlarında bilinçsiz ve aşırı kullanımıdır; zirai ilaçların, suni gübrelerin, endüstriyel atıkların ve çeşitli uygulamalardan açığa çıkan toksik maddelerin, maden işleme tesislerinin atıkları, kanalizasyon sularının, endüstriyel tesislerin atıklarının, egzoz gazlarının, gübreler ve zararlı organizmalarla mücadelede kullanılan böcek ilaçlarının kullanımı.

Şekil 23. Arazi, yanlış arazi kullanımı neticesinde belirli aşamalardan geçerek verim değerini kaybetmekte ve tarım, ormancılık ve hayvancılık açısından faydasız alanlara dönüşmektedir.




Bu kurallara uyulmazsa, yanlış arazi kullanımı erozyona, sele, heyelana, çölleşmeye ve arazi bozulmasına yol açacak ve daha sonra geri dönüşü olmayan tam bir çevre tahribatı meydana gelecektir.